BAŞ, BAŞKA, BAMBAŞKA (tez, antitez, sentez)
TÜRKLERİN GELENEĞİNDE İKİ BAŞKAN, ÇOĞULCU ve DİYALEKTİK DÜŞÜNCENİN TEMSİLİDİR
Yıldız Cıbıroğlu

Türklerin kültürel genetik kodları çoğulcu, paylaşımcı, eşitçidir: Özellikle başlangıçtaki kadın kamların etkisiyle Türklerdeki zihniyetin 'çoğulcu', eşitçi, özgürlükçü, bütünselci bir yapıya sahip olduğu; dilin çok katmanlı yapısı araştırıldıkça ortaya çıkmaktadır: Anlamlı birimlerle oluşan ilişkilendirmeler ağında 'karşıt ikililer', neredeyse matematiksel bir dengeyle sözcük-zincirlerinde belirir: Onlarda ortaya çıkan anlayış 'eşit karşıtlar' ilkesi ve 'evrenselci İkilibirlik' (dikotomi) düşüncesidir. Dil, zihniyetle bir 'bütün'dür, ondan ayrı düşünülemez. Osmanlıcada ise Ortadoğu'nun etkisiyle Tekçi (monist) yapı dilin üst katmanına sinmiştir. Çıkış yeri Ötüken Ormanı olan, en eski Şaman ataları orman halkından gelen ve çobanlığa geçildiğinde ...

devamı



AĞAÇ DİLİ VE ETİK:
Evrensel 'çalmak ve çalışmak' karşıt ikilisi dilin mantığında ne anlama gelir?
Yıldız Cıbıroğlu

Yıldız Cıbıroğlu'nun 'Gezi olayları'ndan esinlenerek, ağaç'la ilgili (konuşma dilindeki) sözcük kodlarını ve görsel imgelerini, semantiğini araştırdığı Ağaç Dili ve Etik adlı kitabından bir bölümün özeti.

Not: 25 Nisan 2014 - Cumhuriyet Bilim Teknoloji, sayı:1414, sayfa 18'de yayınlandı.

Eski Türk Şaman geleneğinde doğrular sınıflandırılmış ve (Ay, Güneş, Venüs Gezegeni gibi) göksel ışıklı varlıkların her birine uygun görülen doğru söyletilmiştir.

devamı



ARA YARA YARATICILIK
Yıldız Cıbıroğlu

Türkçenin derin yapısında ara ikon sözcüklü zincirin anahtar sözcükleri ara, yara, yaratıcılık. Bu sözcüklerden daha fazlası bir araya geldiğinde anlamlı bir dünya görüşü çıkıyor ortaya: Yara ve yaratıcılık kavramları 'ara'da (bir geçiş zamanı ve mekânında) anlam kazanıyorlar: Arkaik bilgelik, insanların acı deneylerinden elde edilen çıkarımları dilin içine ar- kodlu sözcüklerle kaydetmiş. Edinilen deneyler unutulup gider; oysa bu sözcük-zincirleri kültürel bellek depoları olarak her konuşucunun dilinde korunmaktadır. Ara, yara, yaratıcılık zincirinde aynı konuşma sesi (işitim kodu) kullanılarak 'benzeşim'; ve 'farklı anlamlarla' karşıtlıklar vurgulanmış.

devamı



Türkçede 'AY, AYDIN, AYDINLANMA' BAĞLANTISI
Yıldız Cıbıroğlu

Türkçenin derin yapısında Ay ve Güneş üzerinden açıklanan iki tür bilme biçimi vardır: İki tür bilme biçimi birbirinden ayırt edilmiştir: Duyularla algılanır dünyadaki 'doğrular' Güneş'in; düşünülen dünyadaki 'gerçeklikler' ise Ay'ın üzerinden açıklanmıştır. Altay türeyiş destanında arketipsel 'toli' sözcüğü ayna; 'iki toli' iki ayna, yani Ay ve Güneş demek. Bir eğretileme olarak, Güneş'in aynası 'görünen' gerçeği, aklı, adaleti; Ay'ın aynası 'gösterilmeyen' veya uzun bir süreçte oluştuğu için bir anda görülemeyen gerçekliği gösterir; her ikisi de yeryüzünde yaşayan insanlara ışık tutarlar. Işık, bilginin eğretilemesi olur.1 Ay, devlet bağlamında mutluluk; Güneş, akıl, doğruluktur (adalet).

devamı



İNSAN SOYUNUN 'KÜLTÜREL KODLARI', KONUŞMA DİLİNİN KATMANLARINDA, SESLE KAYIT DİZGESİNDE SAKLI!
Yıldız Cıbıroğlu  (10 Mart 2017, Herkese Bilim Teknoloji, sayı: 50, s. 18'de yayınlandı.)

Yazı öncesi döneme ilişkin uygarlıkların töreleri vardı. Bu töreyi konuşma seslerini kodlayarak dilin içine kaydetmişlerdi. Her konuşucu böylelikle töreyi içselleştirmiş oluyordu. Kanun kitabı, yazılı kurallar yoktu, ama farklı kodlama sesleriyle farklı konularda çıkarımların kaydedildiği sözcük-zincirleri oluşmuştu. Sözcük-zincirleri farklı fonemlerle (sesbirimler) kodlanarak konular birbirinden ayrılmakta veya birleştirilmekteydi. Konuşma sesleri neye göre seçiliyordu ve kimler seçiyordu? Örneğin Derelerden toplanan (ve çaytaşı denilen) taşlarla ilk aletlerin yapıldığı Alt Paleolitik Çağ'dan beri (yani en az 2.6 milyon yıl) insanlar Ç ve T seslerinin ortalığı çınlattığını sıklıkla duydular.

devamı



'DOĞRU'YU NAMUS'A YEĞLEMEKTEKİ EVRENSEL HAKLILIK NEDİR?
Yıldız Cıbıroğlu (Güneş'e)  (Cumhuriyet Bilim Teknoloji, sayı 1450, 2 Ocak 2015'te yayınlandı.)

Doğan Kuban 'doğru' ile 'namus' kavramları arasında bir karşılaştırma yapıyor ve 'doğru' sözcüğünü evrensel nitelikli bulduğu için 'namus'a tercih ettiğini söylüyor. (CBT 1435/19 Eylül 2014) Bu gerçekliği tog-, doğ- ile oluşan sözcük-zincirinde açıkça görebiliriz: 'Evrensel'le 'doğru' ilişkisi bu zincirde, evrendeki tüm varlıkları kapsayacak şekilde, evrensel doğrular üzerinde 'uzlaşmak'tan kaynaklanır. Güneş 'model-simge' yapılarak 'doğa', 'doğmak', 'doğrulmak' ve 'doğru olmak' tümelde varlıklar için 'varoluş'un ilkeleri olarak kabul edilir: Böylece somuttan soyuta geçilmekte ve 'doğru' kavramı da Güneş'in doğumuyla başlatılmaktadır. Bu yaklaşımda doğmak kavramı somut anlamından çok, Şamanlıktaki veya bilgelikteki 'tinsel/zihinsel' açıdan ikinci kez doğma olgusunu içerir.

devamı



GÖZLE GÖRÜLEN, YADSINAMAYAN DOĞRU KATEGORİSİNİ GÜNEŞ TEMSİL EDER
Yıldız Cıbıroğlu  (Cumhuriyet Bilim Teknoloji, sayı 1450, 2 Ocak 2015'te yayınlandı.)

Güneş 'model' yapılarak, onun üzerinden 'doğa', 'doğmak', 'doğrulmak' ve 'doğru olmak' sözcükleri onaylanmaktadır: Tümelde doğa bütünselliği içinde varlıklar için varolmanın görüngüsü; Güneş gibi doğmak, doğrulmak, kendini dünyaya olduğu gibi göstermek 'doğru olmak'tır. Bu üçlü davranış dizisi varoluş'un ilkeleri olarak kabul edilir: Varoluş Güneş için batana kadar sürer. Güneş her sabah yeniden dirilir, doğrulur, herkes tarafından görülür, ortalıktadır ve (bulutlu havalar dışında) kendini dünyaya aydınlık, saydam/berrak biçimde gösterir. Gözün gördüğü somut gerçekten soyuta geçilmekte ve 'doğru' kavramı da Güneş'in doğumuyla başlatılmaktadır.

devamı



FENOMENAL ALGIDA YILDIZ'LARIN ÖNERDİĞİ: EL ELE VERİN, '…İLE OLUN'!
Yıldız Cıbıroğlu

Türkçenin derin yapısında 'ile ağı' adını verdiğim çok geniş bir ağ var. Türkçe Sözlük'te, il- kodlu sözcüklerden bize ulaşan ya da türetilen, hepsi de "ile olmakla" ilişkili kelimelerden bazıları şunlar: il, ile, ilk, ilke, ileti, iletişim, iletmek, ileri, ilerlemek, ilgi, ilgili, ilginç, ilinek, ilinti, ilişik, ilişki, ilmek, ilik, üleşmek (paylaşmak), ulamak, ulaştırmak, ulus vb.
Ildız ve el ilişkisi: Eski Türkçede yıldız, ıldız/ulduz biçiminde. Toplumsallaşmayı öneren/başlatan çoğulcu 'kadın Şamanların' fenomenal algısında, sayısız (y)ıldız birbiriyle 'ile olarak' uyum içinde yaşıyor: her biri özgürce parlıyor, her biri kendi yolunda ilerliyor, onlar eşitçi bir toplumsallaşmanın örneği kabul ediliyorlar.

devamı



YAZIDA VE RESİMDE KÜLTÜREL ŞİFRELERE YOLCULUK

                                                                           (Yıldız Cıbıroğlu site için yazdı.)

Kendimi bildim bileli resim yapmak ve yazmakla ilgilendim, onları denedim, giderek yoğunlaştım, onlar üstüne düşündüm. Bilinçli olarak, önce ilüstrasyon çizerliğini kendime iş edindim. Türkiye’de ilüstrasyona önem verilmiyor, küçümseniyordu. Onun önemli bir resim dalı olduğunu göstermeyi istedim. Kırklı yaşların sonunda yazmaya başladım.

devamı



Aşağıdaki makale Heykeltraş Teoman Germaner’in (Aloş) 2007’de Kibele Sanat Galerisi’nde açtığı sergi bitiminde Artist dergisinde yayınlandı.

ALOŞ: KARNAVALESK DÜNYAMIZ NEREYE GİDİYOR?
Yıldız Cıbıroğlu

“2007 yılının bugüne kadar izlenen en önemli birkaç sergisinden biri de Ali Teoman Germener’in, 10 Mayıs – 23 Haziran 2007 tarihleri arasında İş Sanat Kültür Merkezi Kibele Sanat Galerisi’nde açılan retrospektif sergisiydi. İnsanı “Dünyamız nereye gidiyor?” diye düşündüren bir sergi!”

devamı



ÇATALHÖYÜK BETİMLERİNDE, BABİL KİL MÜHRÜNDE, BABİL İLAHİSİ AGUŞAYA’DA VE ÖNAY SÖZER’İN ROMANINDA OİDİPAL VE NARSİSİSTİK OLGULAR
                                                                                                                                  
 Yıldız Cıbıroğlu


Arkeolojik verilerde genellikle okunması amacıyla yer alan göstergeler vardır. Çünkü bir dünya tasavvuru, bir yorum anlatılmak istenmiştir. Burada ele alacağım dört yapıttan arkaik döneme ait olan örneklerde de göstergeler okunmak için kullanılmıştır ve onlar arketipsel (s)imgelerle, ortak bilinçdışıyla, günümüzdeki psikanalizle ilişkidirler. Arkaik eserler bu açıdan çağdaş bir romanda anlatılan Oidipal ve narsisistik olguyla örtüşmektedir.

devamı



ORTAK BİLİNÇDIŞINDA RÜZGÂRIN - SUYUN SESİ “S”
VE
EDEBİYATLA İLİŞKİSİ

                                                       Yıldız Cıbıroğlu  (Varlık, Ağustos 2002 s. 67)

Dilbilimciler ‘S’yi ıslıklı bir harf sesi olarak tanımlar. İşarete, işitmeye, susmaya, sese, söze, söylemeye, saymaya, ‘kutsal’ sayılara, şiire, şarkıya, ezgiye, müziğe, yazıya, efsuna, sihire, esrara ilişkin sözcükler çoğunlukla S (Z, Ş, C, Ç, T, D) sesiyle gösterilmiş. Soluk, ruh, can, rüzgâr, ıslık da öyle. Rüzgârın, sazın, suyun sesinin S biçiminde yorumlanmasıyla ortaya çıkan S sesi eski doğa dinlerinde kozmik yaratıcıya atfedilen kutsal, büyüsel bir sestir ve sözcüklerde onunla ilişki kurabilmek için kullanılmaktadır.

devamı




DÖRT SANATÇIDA SALKIMSÖĞÜT
                                                      
Yıldız Cıbıroğlu   (Adam Sanat, Ocak 2003, s. 87)

Nâzım Hikmet’te söğüt  yas tutan ana:

Evin İlyasoğlu Nâzım Hikmet’in “Salkımsöğütün Türküsü” şiirini 1967 yılında müzik ve imge açısından incelemiş. Bu duyarlı, incelikli çalışmadan buraya yalnızca, İlyasoğlu’nun söğütle, ve konumuzla ilgili olarak söylediklerini alıntıladım:

devamı



KENDİNİ BİLMEK, KARŞIT İKİLİLERİ "EŞİT MESAFEDEN TANIYIP BİLMEK"LE BAŞLAR!

Yıldız Cıbıroğlu

İnsan kendini karşıtıyla ölçer, tanır, bilir. Erkek için böyle bir karşıt var mı? Beş binyıldır, yapay ihtiyaçlarla savaş endüstrisinin, tüketim endüstrisinin -az veya çok- biçimlendirdiği 'kadın'; yazılı döneme geçildiğinden beri bilim, sanat ve teknolojinin yaratıcısı, egemeni olmuş erkeğin gerçek karşıtı olabilir mi? İki cins birbirine neden yabancılaştı? Kadınla erkeğin arasında Eros neden "kökensiz köken" kabul edildi?

devamı



Copyright @ YildizCibiroglu.com 2015