ORTAK BİLİNÇDIŞINDA RÜZGÂRIN - SUYUN SESİ “S”
VE
EDEBİYATLA İLİŞKİSİ

                                                      Yıldız Cıbıroğlu  (Varlık, Ağustos 2002 s. 67)

Dilbilimciler ‘S’yi ıslıklı bir harf sesi olarak tanımlar. İşarete, işitmeye, susmaya, sese, söze, söylemeye, saymaya, ‘kutsal’ sayılara, şiire, şarkıya, ezgiye, müziğe, yazıya, efsuna, sihire, esrara ilişkin sözcükler çoğunlukla S (Z, Ş, C, Ç, T, D) sesiyle gösterilmiş. Soluk, ruh, can, rüzgâr, ıslık da öyle. Rüzgârın, sazın, suyun sesinin S biçiminde yorumlanmasıyla ortaya çıkan S sesi eski doğa dinlerinde kozmik yaratıcıya atfedilen kutsal, büyüsel bir sestir ve sözcüklerde onunla ilişki kurabilmek için kullanılmaktadır. Elias Canetti Kitle ve İktıdar adlı yapıtında rüzgâr için bağımsız bir bölüm ayırarak arkaik dönemde nasıl algılandığını inceler;  ayrıca rüzgârın çıkardığı seslerin, eski ataların ruhlarını çağrıştıran ses imgeleri olduklarını ve çoğul kabul edildiklerini Hint Vedaları’ndan örneklerle açıklar.
Uzak coğrafyalarda yaratılan sözlü anlatımlarda da, en gelişmiş toplumların şiir geleneğinde de rüzgâr söyler, haber getirir. Bahaeddin Ögel’in Proben’den yaptığı alıntıya göre Bir Altay destanında Altay’ın oğlu Tatı şöyle övülür: “İtil (ırmağından) gelen kızıl yel (kızıl cel) gibi, güzel söylenmiş bir söz idi.”(2) Rüzgâr ve seslenmek ilişkisi günümüzde de sürer:  “Rüzgâr çocuk sesleriyle mavi bir düş kurar gökte.” (Şair Adnan Yücel’den)

Eski Mısırcada setem, duymak; Seut’a, ses yapmak. Sümerce’de sa, çağırmak; zamaru,  şarkı söylemek; šasû, bağırmak; sìr, şarkı söylemek; šid, šita, saymak;  nig.si.sa, tanrısal söz (hikmet) demek.  Yahudicede solovey, bülbül. Türkçede söylemek, söz, sözcük, saymak kelimeleri S ile başlar. İsveç dilinde saga, peri masalı;  säga, söylemek; slag (slawg okunur), esmek, üflemek (Britannica World Language Dictionary 1954). İngilizcede syllable, hece; say, söylemek; sally, espri, nükteli söz; silent, sessiz. Almancada silbe, hece. Altay halklarının dillerinde  salkın/salgın, rüzgâr. Buryatlar’da rüzgâr tanrısının adı Zada; Moğollar’ın boğa biçimli rüzgâr tanrısı Buhan Zada’ dır. Orta Asya Türk mitolojisinde Züzülö kuşu kanadını vurunca rüzgâr eser.  Yakutlar’da dağların tepesinde oturan rüzgâr tanrının çaldığı ıslıklar toplanır ve rüzgâr olur.  Göktürk efsanesinde “Türklerin başkanı İdi-Nisibu, istediği zaman rüzgârlar ve fırtınalar çıkarabiliyordu.”(B.Ögel’den.)  Bahaeddin Ögel es kökünden olan esin sözcüğünün eski Türkçe’de rüzgâr anlamına geldiğini, önceleri çok kuvvetli rüzgârları gösterdiğini belirtir. İşkur Sümer’de fırtına/yağmur tanrısıdır; fırtına çıkaran kuşun adı ise Zu’dur. Sümer hava tanrısı Enlil’in yazı ideogramı es okunur ve es Sümerce’de “rüzgârın dediği” anlamına gelir. Aynı dilde šaru, rüzgâr; šutu, güney rüzgârı demek. Sümerce’de zi, yaşamak; Yunanca’da zoe, yaşam. Çuvaşça’da süniedze, sünesü, sünesün ve Doğu (Asya) Türkçesi’nde sün ruh, ölülerin bedenlerinden ayrılan ruh, çevrede dolaşan ruh anlamlarına gelir.
Suyun sesi de birçok dilde S ile anlatılmıştır: Es Altaylar’da bir ırmağın adıdır. Eski Genel Türkçe’de mitsel bir sözcük olan sel (tufan) ve suanlamındaki sub; Uygurlar’da suv; Çince’de suei S ile başlatılmışlardır.(3) Japon fırtına ve su tanrısı Susanoo (coşkulu er demek), Güneş tanrıçasının ele avuca sığmaz erkek kardeşidir (MacKenzie’den). Sümerce’de  idsalla pınara verilen ad. Suinina, Urartu panteonunda deniz ve sular tanrıçasının adı. Fransızca’da pınar anlamına gelen source vb. S ile başlamaktadır. Büyüyü gösteren sözcükler de Sümerce’de S sesi ile başlatılmış: zib, büyü; siptu, sihir; ašipu, büyücü; zubu, büyücü.(4) Islıklı S sesi modası dışında ya da ondan sonra, üretimde yararlı bulunan ögelerin etkisiyle başka harf sesleri (örneğin H, M, B/P vb.) moda olmuş ve aynı kavramlar o seslerle de gösterilmiştir.

Sümer’deki büyüleri inceleyen önemli bir metinde “Büyünün özü söz ve eylemdeki birliktir” deniliyor.(5) Bu nedenle, tektanrılı dinlerin ve onlardan önceki tapımların yaratılış öykülerinde dünya daima sözle ve ezgiyle yaratılmıştır. Yapma, etme, olma edimlerinde S sesinin kullanıldığını gösteren sözcükler; Hint Avrupa dillerinde esi, is ve türevleriyle gösterildi. Sümerce’de išû olmak anlamındadır. Türkçede miş, idi, ise gibi yardımcı fiil ya da sonekler kullanılır.
Bu dünya yorumunda giderek şiiri, ezgiyi, sözü, yazıyı gösteren sözcüklerle, yapmayı/olmayı gösteren sözcükler aynı harf sesleriyle gösterildi, hattâ aynı kökten türetildi. Çünkü büyü için yapılan şiirden, ezgiden, tılsımlı sözden (yani sesçil ögelerden), şematik resim yazıdan beklenen, dileğin gerçekleşmesini sağlamasıydı.

 

Copyright @ YildizCibiroglu.com 2015