Türkçede ‘AY, AYDIN, AYDINLANMA’ BAĞLANTISI
Yıldız Cıbıroğlu
Türkçenin derin yapısında Ay ve Güneş üzerinden açıklanan iki tür bilme biçimi vardır: İki tür bilme biçimi birbirinden ayırt edilmiştir: Duyularla algılanır dünyadaki ‘doğrular’ Güneş’in; düşünülen dünyadaki ‘gerçeklikler’ ise Ay’ın üzerinden açıklanmıştır. Altay türeyiş destanında arketipsel ’toli’ sözcüğü ayna; ‘iki toli’ iki ayna, yani Ay ve Güneş demek. Bir eğretileme olarak, Güneş’in aynası ‘görünen’ gerçeği, aklı, adaleti; Ay’ın aynası ‘gösterilmeyen’ veya uzun bir süreçte oluştuğu için bir anda görülemeyen gerçekliği gösterir; her ikisi de yeryüzünde yaşayan insanlara ışık tutarlar. Işık, bilginin eğretilemesi olur.1 Ay, devlet bağlamında mutluluk; Güneş, akıl, doğruluktur (adalet). Kişileştirilmiş Aytoldı ile Gündoğdı ülkeyi birlikte yönetirler. Jung (özetle) “bilinçdışında yalnızca bilinçdışının karanlıklarında bekleyen içgüdüsel baştan çıkarıcılar yok; insanoğluna aşağıya değil, daha ileriye doğru yol gösteren bilge ve aydınlık rehberler de vardır” diyor.2
‘Karanlığın içindeki ışık’la özdeş olan Ay’ın bilme biçimi, aydın’a özgü bilme sayıldı ve kadın Şaman zihniyetle başladı: Aynı Şaman zihniyet Sumer’in başlangıcında da vardı: Sumerolog Kramer Sumer’de bilme yolunu açan iki tanrı olduğunu yazar: Biri Güneş Tanrı Utu, diğeri (=sezgi denizi) Apsu’nun en dibindeki ‘saf karanlığın’ içinde yaşayan Tanrı Enki’dir. Kramer özetle “Güneş Tanrı Utu’nun akıl, zeka, adalet ve bilme yolunu temsil etmesi Batılı anlayışta anlaşılır bir şeydir. Ancak hiç ışık görmeyen karanlıkta yaşayan Enki’nin de akıl, bilgelik ve zekâyı, bilme yolunu temsil etmesi, en azından Yunanlıların zamanından beri, biz Batılılar için şaşırtıcıdır. Ama bilmenin başka yolları da olabileceğini kabul etmeye hazır olmalıyız,” der.3
Ay’ın yeryüzündeki benzeri sayılan ‘aydın’ karanlığa, bilinmeyene ışık tutar, tehlikeleri önceden görür, haber verir: Şaman günümüzdeki aydın kimliğin arketipidir (=ilkörnek). ‘Aydın’ semantiğinin Güneş’e değil de Ay’a bağlanmasının nedenleri vardır: Ay’ın ışığı yeryüzünde belli bir yeri aydınlatabilir; doğar ve büyür, küçülür ve ölür; dilimlere ‘ayrılarak’ biçim değiştirir, ölçen biçendir, iki-üç gün hiç görünmez, bir yanı ışıklıyken öteki yarısı karanlıkta kalır. Doğumla ölüm arasındaki varoluşu, döngüyü, ilerleme ve gerileme süreçlerini, olguları bilen, bilgisini yeryüzündeki insanlarla paylaşan, göstergeler, işaretler kullanarak açıklayan, yaşamın anlamına ışık tutan bir gösteri ustasıdır, oyuncudur Ay. ‘Gece dünyası’ derin düşünceler, içsellik, görüngüler/görünüşler, (s)imgeler, gölgeler dünyasıdır. İçselliğe, ruhsal sağaltmaya yoğunlaşan Şaman, gece göğünün oluşturduğu en büyük ekrandaki ışıkla yazılan işaretleri anlamaya, okumaya çalışır. Bugünün medyası, basını gibidir gece göğü; ekrandaki yazılar her gece değişir ve Ay baş habercidir.
Şaman Ay’ı örnek alır ve erginlemede ‘temsili anlamda’ kendini parçalara ayırır, ölür ve yeniden doğar. Şaman zihniyetteki dikotomi’nin (ikili anlayış) bilimsel açıklaması da ya Ay’ın ikiye yarılması ya da ağacın dallanmasıyla açıklanmıştır. İki ‘yarım yuvar’, karşıt ikiliyi temsil eder: Gerçekte ise bu yorumdan habersiz olan göksel olay, bilimsel açıklamaya göre şöyle gerçekleşir: Yeni Ay evresinden yaklaşık bir hafta sonra, Ay’ın dünyaya bakan yüzünün ‘sağ’ yarısı aydınlanmış görünür. Bu evreye ilk dördün denir. İlk dördün evresinden yaklaşık bir hafta sonra, Ay’ın dünyaya bakan yüzünün tamamı aydınlanmış olarak görünür. ‘Dolunay’ bu evrenin adıdır. Dolunay evresinden yaklaşık bir hafta sonra Ay’ın dünyaya bakan yüzünün ‘sol’ yarısı, aydınlanmış görülür. Ay’ın bu evresine de ‘son dördün’ denir. Bu üç evre ikonografilerde bir arada gösterilmiştir: İki yanda birbirine simetrik ama ‘farklı yönlere’ bakan iki hilal (Yeni Ay ve hastalanan/küçülen Ay), onların ortasında dolunay yuvarı. Dolunay, çatışan/tartışan ve uzlaşan eşit hukuklu ikilinin arasında ‘dolunay’ olur. Aytışmak= tartışmak.4 Ay yarılmış ve iki eşit yarıma ayrılmış, yarıktan dolunay veya yaruk (=ışık) doğmuştur. (Doğu Türkistan Türkçesinde yaruq, aydın, demek. Semantiği: Işık veya yeni bir fikir yarılan yerden gelir veya ‘yarıktan çıkar’.)
Ay sözcüğünden üretilen aya (avuç) imgesi ayrılma ve birleşme olgusunu kendinden çıkıp ayrılan parmaklarla açıklar: Aya açılınca parmaklar ayrılır, her biri bağımsızdır; ancak aya’ya bağlıdırlar ve birlikte yaratıcı olabilirler. Önerilen daima “Ayrılma olgusu yaşanacaktır, ama yeni şeyler yaratabilmek için yine bir araya gelmelisin” olur. Kabalacılığın, Ortaçağ Avrupa’sındaki merkezlerinden biri olan Provence’de, ai sözcüğü sarımsak anlamına gelir. Şifa veren sarımsak dilim dilim ayrılır (ölçü), ama topraktaki kök daima bütündür. Benzeşim (analoji) üzerinden ve insan gibi bir ruhu olduğu inancıyla (animizim) üzerinden bu varlıklar Ay’a bağlanmıştır. Ayırmak (bölmek), ayrılmak, ayıklamak, ayrıntı, ayrımcı, ayrışmak, ayruk (başka), ayrıksı (geleneğin dışında), aykırı, ayrıç (kavşak) kavramları da ay- koduyla yapılmıştır: Eşit hukukla birleşmek başarıdır ve Tolunay bir ödüldür. Ay’ın evreleri konuşucuya ayrılma ve birleşme olgusunda yol gösterirler.
Ay kulaklı olmak: ‘İki yarım ay’la iki kulak arasında (bu da bir dikotomidir) benzeşim kurularak, kimsenin duymadığını işitecek, bilecek hassasiyete sahip bir yol gösterici tanımlanmıştır.Gece herkes uyurken, yırtıcı yabanılların avcılık yaptığı bir doğada tehlikeler çoktur. (Ay-av ilişkisi bu iki sözcüğün biçiminde –monem- hatırlatılır.) Ay- kodlu sözcükler daha çok kulağa, işitime dikkat çekerler. Çünkü gece kulağın, gündüz gözün önemi artar. Şamanlar dualarında ‘Ay’a benzer kulaklarla duymak’ isterler.5 Tanrı Ülgen’in kızları ezgili sözleri Şamanın ‘Ay gibi kulağına’ söylerler:6 Şamanın gözü, kulağı Ay gibi keskin, duyarlıdır.
Ay uzamda özgür dolaşan, araştıran, bilinmeyeni aydınlatandır: Çünkü Ay, ayastın’ı (=berrak ruh, sema) baştanbaşa dolanır, mecazi anlamda yeryüzünü kuşbakışı araştırır, resmin bütününü de, ayrıntısını da görür/gösterir, çıkış yolunu aydınlatır. Ayak sözcüğü neden ay’a işaret eder: Her yere giren çıkan, her yeri bilen Ay ışığıdır: Baca deliğinden çadıra, pencereden eve girer, misafir olur: Altaycada ayılçı misafir; ayıl, yurt/çadır/ev. Ay’ın soy-kütüğünü Altay Destanı Maaday Kara’da7 araştırdığımızda da aynı benzeşimler karşımıza çıkar: Ay- ile başlayan sözcüklerin ortak semantiği, bilgili olduğu için karanlıkta kalan hileleri/düzenleri ortaya çıkaran yetkin bir karakterin niteliklerini tanımlar: Dönerek/dolanarak gelen, her şeyi gören hikmetli, etrafı dolanarak gözleyen, bakan (aylandıran), varan, kovalayıp izleyen, dürten, süren gibi kavramlar ay- ile başlatılmaktadır. Şaman yırlarında “aynalayın cargıçım” sözü “araştırıcı yargıcım” anlamı taşır. (A.İnan, 1995: 144.)
Ay zamanı aydınlatır, takvimi söyler, bilgisini paylaşır: Kendi gövdesini parçalara ayırarak; ‘günlük, aylık, yıllık’ takvimi sayılabilir işaretlerle düzenli biçimde şaşırmadan gösteren, insanları aylık sayma evresine geçiren odur. ‘S-aymak’ başlangıçta sıradan değil, ‘aydınca’ bir eylemdir: Ve bu edimden ay- kodlu yeni kavramlar çıkar: s-ay-gı duyulan s-ay-mayı bilendir. Ay, Ay; ay, takvim ayı: ayamak, saymak; ayanç, saygı, itibar; ayag, şeref, itibar; ayaglıg, itibarlı; ayagsız, itibarsız; ayıg, bilge; ayıg, kötü fikir, hile; ayguçı, danışman, müşavir, akıl veren; aymak, söylemek, anlamak, haber vermek; ayıtmak, söylemek, sormak, dikte etmek (huk. belgelerinde); ayıt, öğüt.8 Ayt-, 1) Söylemek, anlatmak, konuşmak, 2)Bildirmek, haber vermek.9 (İng. s-ay, söyle-; d-ay, gün. Günleri söyleyen Ay’a gönderme.) Ay’a yüklenen bu imalar onunla özdeş aydın kimliğinde devam eder. Ortak Türkçe dizinde (geniz n’siyle) aydın, aydın demek.10 Kaşgarlı’da aydın, Ay ışığı.11 Altaycada aydın, ay ışığı, Ay’lı gece; aydın-, söylemek. Sonuçta ‘düşünen, bilgi veren, söyleyen, açıklık getiren’ ile ‘Ay ışığı’ kavramları aynı sözcükte birleşir: Aydın!
Ay özne: karanlıktan çıkış yolunu gösteren üst kimlik, aydın ile özdeş: Ay’ın algılattığı, üzerindeki gölgelerin iki göz, ağız gibi algılandığı ışıklı bir baştır. Ay ve aydın özdeşliğinde ‘bilinen’ ile ‘bilen’ aynıdır: ‘Ay’=’aydın insan’ (başı bilgiyle dolu, aydınlatan insan). İngilizcede konuşma dilinde ay ‘ben’; m-ay, benim; türkçede b-ay, b-ayan; Kore dilinde mai, ben; ben arketipsel Ay’la özdeş. Ay özne, üst zihinle ‘eyleyen’ seçkin kimlik! Türkçede konuşmanın en başında “Ay” veya “Ey” diye hitap etme bir saygı göstergesidir ve başlangıçlarda ‘ey-lemleri örnek alınan’ Ay’a göndermedir. Dilin başlangıcında özne sayılan etkin kimlikler Eski Türkçede tay (t+ay) dayı, ana yanlı soyun (baba kültüründen önceki) etkin kimliği; b-ay, p-ay eden anlamında. Y-ay, hilal benzeşiminden. Tarihin öznesi sayılan kimlikler Aybeg, Kölemen yönetici (?-1249), Aybeg Kutbettin (öl. 1210) Delhi Memlûkları kurucusu. Bu özel adlarla bağıntılı İngilizcede ibex (aybeks okunur) hilal boynuzlu keçi, demek. Ay sözcüğü; bir anda korku, şaşkınlık, hayranlık, heyecan duyulduğunda ağızdan çıkan “ay!” nidasıyla da bağlantılıdır. Başlangıçlarda ‘ay’ nidası, avcılık döneminde gecenin tehlikeleri ve tuzakları arasında kalan avcının Ay’ı yardıma çağırmasıydı. Altayca aya, tuzak; Uygurcada aykırmak, haykırmak; ayınç/ayanç, korku; ayınçsız, korkusuz; ayınmak, korkmak, çekinmek.12
Bilgi erktir: Ayıg (aydın, bilge) bu gücü olumsuz anlamda da kullanabilir: Eski Uygurcada ayıg, bilge, aydın anlamına gelir. Ama aynı zamanda ayıg, kötü fikir, hile, fena anlamında da kullanılır. (A. Caferoğlu, 1968.) Ayıg (aydın) kavramındaki bu semantik, ‘karşıt ikili’ örneğidir. Güç odaklarıyla birleşen, bilgisini onların hizmetine veren veya aydın görünüp gerçekte aydın olmayan, aydın taklidi yapanlar da vardır. (Şarlatan Şamanlar gibi.) Topluma yanlış ve çılgınca bir yol önerebilir, yanıltabilir, aydın sorumluluğuna aykırı davranabilirler. Altaycada aydın-, suçunu kabul etmek, pişman olmak; ayma(gan), aklını kaçırma. İnsanların aysar, aybastı gibi adlar alan ruhsal sıkıntıları da Ay’a bağlanmıştır: Dolunay göz alıcı, parlak, gösterişli büyümekte; diğer varlıklar üzerinde baskıyı (aybastı), gerilimi artırmaktadır. Kutadgu Bilig’de Ay’ın büyümesini ve yükselmesini bilgili vezirin büyümesiyle özdeşleştiren dizeler vardır: “Büyüyüp dolunay haline gelince dünyaya ışık saçar, / Dünya halkı onun aydınlığından faydalanır.”13 Fakat büyüklenmekte (megalomani), narsisistik bir tavırla şişinmektedir. Onun çekim gücüyle dünyada sular kabarmaktadır. Yıldızlar (arkaik algıda gök halkıdır ve yeryüzündeki insanların ataları sayılır) onun yanında sönmüş; eşit hukuk, denge bozulmuştur. Ay ikonlu sözcük-zincirinde Ay da, aydın da çatallanmıştır. Şaman, Ay üzerinden aydındaki çatallanmaya işaret edip varoluştaki ikilemi eksiksiz anla(t)maya çalışır: Ona göre bu bir olgudur, değerler yer değiştirebilir, mutlak iyi, mutlak kötü yoktur: Seçimi her bir konuşucunun sağduyusuna bırakır. Çıkış yolu çatalın, ayrıç’ın (kavşağın) arasındadır. Her konuşucu bunu duyumsamalarla içselleştirmiştir. Toplum bu zihniyetle oluşur.14 Ay’ın arkasında yıldızlar varsa; aydın’ın arkasında da toplum/dünya olmalıdır. Aydın özgür olmalı; ama aynı zamanda dengeye dikkat etmeli; dünyaya, yaşama, insanlığın yarattığı değerlere karşı sorumlu bulunduğunun farkında olmalıdır.
Aydın sözcüğünün nişlerinde birikenler, insan soyunun ortak mirasıdır: Aydınların özgür, bağımsız, yaratıcılığa açık; doğruyu, gerçekliği bilmek isteyen ve topluma/dünyaya karşı sorumluluk duyan tinsel eğilimlerinin temelini inşa edenler o sözcük nişleridir: O nişler binlerce yılda biriktirilmiş tecrübelerin çıkarımı olan bilgilerle doludur. Biyolojik evrimle dilin evriminin birlikte yürüdüğünü savlayan Derek Bickerton sözcüklerin nişlerinde biriken bilgileri özelleşmiş zekâyla ilişkilendirir: “Yeni davranışlar, nişlerin inşasından doğar; sonuçta genlerin kendilerini nasıl dışa vuracağını belirleyen de bu nişlerdir. … Niş gerektirdiği için davranışlar gelişir ve davranışlar olmadan niş inşa edilemez.”15
Dipnotlar:
1) Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, Çeviren: Reşid Rahmetî Arat, Kabalcı, İstanbul, 2006.
2)Jolande Jacobi, C. G. Jung Psikolojisi, İlhan Yayınları, İstanbul, 2002, s. 163
3)Kramer, Sümerlerin Kurnaz Tanrısı Enki, Kabalcı, 2000, s. 418
4)Büy. Larousse Söz. Ans.
5)Abdülkadir İnan, -Tarihte ve Bugün- Şamanizm, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1995, s. 130
6) Abdülkadir İnan, -Tarihte ve Bugün- Şamanizm, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1995: s. 33
7)Hazırlayan: E. Gürsoy Naskali, Altay Destanı Maaday Kara, İstanbul, YKY. 1999
8)A. Caferoğlu, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınevi, İstanbul, 1968
9)E. Gürsoy – M. Duranlı, Altayca-Türkçe Sözlük, 1999
10)Erkin Emet, Doğu Türkistan Uygur Ağızları, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2008
11) Kâşgarlı Mahmud. 2006. Divanü Lûgat-it –Türk, cilt II, Çeviren: Besim Atalay, Ankara.
12) Ahmet Caferoğlu, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınevi, İstanbul, 1968.
13) Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, Çeviren: Reşid Rahmetî Arat, Kabalcı, İstanbul, 2006, 732. beyit.
14)Genetik kültürel aktarımlar için bkz: Hofstadter, Gödel- Escher - Bach, 2001, s. 568
15)D. Bickerton, Âdem’in Dili, Çeviren: Mehmet Doğan, Boğaziçi Ü. Y., 2012, s. 140)
Not: Bu metin 2017’de HBT’de yayınlandı.