Aşağıdaki makale Arkeoloji ve Sanat Dergisinin 134. sayısında (2010'da) yayınlanmıştır.
Arkeolojik kazılardan çıkan eserlerle çağdaş sanat / bilim yapıtlarını birlikte okuma önerisi:
ÇATALHÖYÜK BETİMLERİNDE, BABİL KİL MÜHRÜNDE, BABİL İLAHİSİ AGUŞAYA'DA VE ÖNAY SÖZER'İN ROMANINDA OİDİPAL VE NARSİSİSTİK OLGULAR
Yıldız Cıbıroğlu
Arkeolojik verilerde genellikle okunması amacıyla yer alan göstergeler vardır. Çünkü bir dünya tasavvuru, bir yorum anlatılmak istenmiştir. Burada ele alacağım dört yapıttan arkaik döneme ait olan örneklerde de göstergeler okunmak için kullanılmıştır ve onlar arketipsel (s)imgelerle, ortak bilinçdışıyla, günümüzdeki psikanalizle ilişkidirler. Arkaik eserler bu açıdan çağdaş bir romanda anlatılan Oidipal ve narsisistik olguyla örtüşmektedir. Zaten onlardaki narsisistik ve Oidipal olguları, Önay Sözer'in Sonradan Yaşamak adlı romanını okuduktan sonra, geriye dönüp anolojilerini, ilkörneklerini aramaya başladığımda keşfettim! Böylece yolum psikanalizi iyi anlatan iki kitaba ve arkeoloji kitaplarına çıktı. Burada vereceğim örneklerden üçü görsel, ikisi sözel. Hepsinde de narsisistik olgular ve Oidipal olgular birlikte yer alıyor. İşte onların ilki:
Çatalhöyük'te narsisistik şişinmenin simgesi bir kadın heykelciği: Bu dönemde Çatalhöyük uygarlığında 'devlet' yok, toplum var. Savaş yok, av var. Yazı yok. Ama simgesel davranışlar veya işaretlerle gösterilen ve belli bir düşünceyi anlatan göstergeler var. Ayrıca bu betimlerin sihir / tılsım amacıyla yapıldıklarını varsayıyoruz. Sihir ve tılsım için yapılmış olması da göstergelerin kullanılmasını gerekli kılıyor. Herkesin bildiği iki yırtıcı ve zeki avcı hayvanın (pars / leopar) arasında tahtına oturmuş (doğum yapan) doğaüstü kadının heykelindeki şişinmeye bir bakalım. (1) O çağda erkek heykellerinde bile bu denli şişinen, geniş omuz ve şişkin pazulara sahip bir figür az bulunur. Narsisistik şişinmenin simgesi için bu Çatalhöyüklü kadın heykelciğinden daha iyisi bulunabilir mi? Üstelik doğum yaparken (eğer öyleyse) acı çekmiyor, acıya bile hakim! Güçlü irade ve erk ifadesi bu heykelcikte müthiş! Büyülü güçlere sahip yırtıcı yabanıl hayvanlar onun yanında kuzu gibi. Tahtına kurulmuş şişinen tanrıçanın ayakları arasında yerde duran 'şey' onun doğurduğu çocuksa, ya da yeni doğan çocukları temsil ediyorsa, şişinme onu korumak amacını da taşıyabilir. Baba yok: Lacan'a göre annenin arzusu olan fallus yok. O 'şey' aynı zamanda annenin gövdesinin uzantısı sayılan ve annede eksik olduğu söylenen fallusla eş değerdeki oğul olabilir mi? Bu heykelciği yapan kişi, (bana göre geçmişinde narsisistik zedelenme yaşamış bir kadın) onu bilinçdışıyla bir (oğul) bebekle simgesel olarak anlatmış olabilir mi?
Çatalhöyük'te ilk aile modeli ve Oidipus karmaşası: Çatalhöyük Tapınak VIA'da bulunan yüksek kabartmadaki ikili gruptur. Çatalhöyük yüksek kabartmasında birinci gruba baktığımızda ilk algılatılmak istenilen düşünce tarzı şudur: Sevgi ve cinsellik bir aradadır. Birleşme hayvanlar gibi arka arkaya değil, yüz yüze konumda önerilmektedir. Ve bu öneri cinsel organlar belirtilmeden, sanki Çatalhöyük'e özgü bir 'terbiyeli tavır' içinde yapılmaktadır. Saldırganlığa benzer bir davranış, zorlama yoktur. Hatta kadına ve erkeğe cinselliğin bir barış ve sevgi havasında olabileceği telkin edilmek istenmiş gibidir. (Sumer ikonografisinde de benzer biçimde, kadın erkek yatakta yüz yüze birleşme sahnelerine rastlarız; onlar kil ya da taş kabartmalar biçimindedir. Sümer'de –Çatalhöyük'tekinin aksine- cinsel organlar belirtilmiş olmasına karşın saldırganlık yine yoktur. İki kültür arasında bu fark olmasına rağmen, zorlama ve saldırganlığın dışarda bırakılması ortak bir beklentiyi ortaya koymaktadır. Bu da kadın zihninden çıkan bir düşünce diye bakmamızı kolaylaştıracaktır. Ne var ki erkeklerin de kadın büyülerinde kurban durumunda olduklarını hatırlamak gerekir. Kadın erkek çatışmasında olasılıkla kadın büyü silahını kullanarak, büyüye inanmış erkeği içten yıkıyor ve özgüvenini çökertiyor, erkek de kadına fiziksel şiddet uyguluyordu. Çatalhöyük'te bulunan bu kabartma, barış, anlaşma, uyum getirmesi için yapılan bir tılsımdı. Büyü göstergeleri burada yer almadı. Ama yine de güzel bir tasvir olması için değil, 'aile'ye uyum getiren bir tılsım olsun diye yapıldı.
Çatalhöyük döneminde ve ondan en az bin yıl sonra tarih sahnesine çıkan Sumer döneminde, sevişmeyi yönlendirenlerin daha çok kadınlar olduğunu gösteren ip uçları vardır ki 'aşk tanrıçası'nın olması, Gılgamış Destanı'nda bir tapınak fahişesinin Enkidu'yu eğitmesi gibi tasavvurlar da bu ip uçlarına dahildir. Kadına ve erkeğe hitap eden Çatalhöyük kabartmasında erkeğe teminat veriliyor, kadın onu mutlu edecek, o baba olacak, anneyi ve çocuğu koruyacak. Kadına da “Kucağında çocuk sevmek istiyorsan önce erkeğini sev,” denilmek isteniyor olabilir. Bunu tam olarak bilmek güç. Bu yazı için çok da önemli değil. Asıl söylemek istediğim şu: Kabartmayı yapan kişi bunları anlatmak isterken farkında olmadan, anne, baba ve çocuk arasında yaşanan narsisistik ve Oidipal olgulara ait duyguları da yansıtmıştır. Kabartmayı şimdi de bu açıdan okumaya çalışalım:
Kabartmanın birinci grubunda baba ve anneyi kucaklaşırken görüyoruz. Kadın erkeğin kucağında, ama ilk planda gördüğümüz anne! Yüz ifadesinde ağzın kulağa doğru yükselen çizgisi “gülüyor” duygusunu uyandırıyor. Babaya bir üstünlük tanıyor, onu yatıştırıyor gibi. Bunun karşılığında ondan aileyi korumasını bekliyor olabilir. Babanın duruşunda öyle bir vaad olduğu söylenebilir. Erkeğin bedeni üst kısmıyla ve bacağının yaptığı hareketle kadına yönelen, onun üzerine kapanan bir dik açı gibi duruyor; böylece sahiplenme duygusunu yansıtıyor. Kadın ise gövdesiyle düz ve dik bir çizgi oluşturuyor. Enerji onun şişkin gövdesinde toplanmış hissini veriyor. Narsisistik bir övünme ile gövdesini sergiliyor. Ön planda ve odakta olduğunu, üçlünün ilişkilerini düzenleyenin, denetleyenin kendisi olduğunu bize hissettiriyor. Kendisini anne ve eş olarak iki kadına ayırmış, “iki değerli” olduğunu göstermiş. Biri çocuğu, diğeri erkeği seviyor. Birbirlerine sırtlarını dönmüş olmaları, bu farklı iki sevgiden ötürü kadında bir iç çatışma olduğunu gösteriyor. Çünkü babalık kültürü henüz gelişmemiş, o bunu nasıl yapacak, iki uzak uçta duran baba ve oğulu birbirine nasıl yaklaştıracak? Sorun bu! Narsisisizmle birlikte görülen ikizler olgusu burada karşımıza çıkmaktadır: Narsisistik olgunun su ya da aynayla, ikizlerle ilişkili olması 'iki değerliliğe' dayanır. Yukarda açıklanan kabartma betimde ayna / su yok, ama bir yansıma olgusu var: kadın ve ikizi sudaki yansı gibi ikili oluşturuyor. Bu da onların aynı kadın olduğunu gösteriyor. Baba gevşemiş görünmüyor, aksine gergin bir duruşa sahip, anne ise rahat ve diri görünüyor, ama yukarda açıkladığım ikiz durumu onun kendi içinde rahat olmadığını gösteriyor.
Babanın bedeninin rahatsız duruşu ve boynunu dikleştirerek başını diğer figürlerin başından yüksekte tutmaya çalışıyor hissini vermesi, babanın gizlemeye çalıştığı bir gerilimi yaşadığını gösteriyor. Koluyla sarılışında, elinin kadının omuzunu kuvvetli tutuşunda bir sakınma, kıskanma var gibi. Dikkat edilirse baba kendini bu birleşmeye tam kaptırmış değil. Sanki kafasının içinde buna engel olan bir şey var. Çocuk ise sinmiş, görmek görülmek istemiyor gibi. İkili ilişkiden üçlü ilişkiye geçilirken duygular karışık. Belki de bu çocuk Oidipus' karmaşasını yaşamakta ve simgesele geçme döneminin içinde. “...ikili ilişkiden üçlü ilişkiye geçiş ... dört yaşından önce başlar.” (2) Anneyle babanın gövdeleri birbirinden kesin çizgilerle ayrılırken, yani bir araya gelmiş ama az sonra birbirinden ayrılabilecek iki vücut olarak anlaşılırken, annenin ve çocuğun vücudunu ayıran hatlar bazı yerde daha az. Bu nedenle betimdeki anne ve çocuk ikilisi –anne ve baba ikilisine göre- daha çok birbiriyle bir bütün oluşturuyor. Lacan, Oidipus kompleksi bağlamında, çocuğun kendisini annede eksik olan fallus olarak görme arzusunda olduğunu belirtir. (3) Babayı farkında olmadan rahatsız eden bu duygudur belki de! Çatalhöyük kabartmasında baba ve oğulun aynı kadını farklı zamanlarda paylaşırken zıt kutuplarda yer almaları birbiriyle rekabetin ipuçlarını veriyor. Kadın bu rekabetçi duyguları yaşadı, kendini eşi ve oğlu tarafından ihtiyaç duyulan, istenen bir varlık olarak duyumsadı ve bundan hoşlandı. Aynı zamanda baba oğul çatışmasından üzüldü, anne kimliğiyle eş kimliği arasındaki çatışmaları da yaşadı. İçindeki eş kimliğiyle anne kimliği barışamadı. Ailede bir sorun yaşandığı, baba ile oğulun bir araya ge(tiri)lemediği kesin. Çatalhöyük kabartmasındaki bu kişiler olasılıkla toplulukta / toplumda yaşanan Oidipal çatışmalara ve narsisistik zedelenmelere ilişkin acı yaşam deneyleri zincirinden bir halkayı temsil ediyorlar. Kadın onları kendince yaşadı ve bir tılsım yaparak o çatışmaları önlemeye çalıştı. Kendi gövdesiyle oğlunu babaya karşı koruyor. Bu betimde canlandırdığı koruyuculuğun, tılsımın gücüyle yaşamda gerçekleşeceğine inanıyor.
Önümüzde (belki ilk kez) -yukarda anlattığım- çelişkili ruhsal durumları ortaya koyan bir aile 'fotoğrafı' var; ruhsal durumların en önemlisi -narsisistik olgudan da önce- öne çıkan Oidipal rekabet! Lacan, çocuğun babayı fark etmesiyle bir travma yaşadığını belirtir. Burada çocuğun travmayı yaşadığını anlatan belirtiler var mı? Öteki yüzlere göre en belirsiz yapılan çocuğun yüzü! Yüz karışık, mutluluk yok. Bu kabartmayı yapan kişinin (kadın), acı deneyimleri tekrar yaşamamak için, aile ilişkilerini anne ile baba, baba ile çocuk, anne ile çocuk açısından bir düzene sokmak gibi hayalleri var. 'Babalık olgusu' biyolojik-annenin başlattığı, başlatmak zorunda kaldığı kültürel bir simgedir. “Lacan'a göre Oidipus karmaşası, kültürel düzenin kökeninde yer alır.” (4)
Freud'un tanımladığı Oidipus kompleksini Saffet Murat Tura şöyle açıklıyor: “Freud dahice bir çıkışla çocukluktaki Oidipus kompleksini ortaya koymuş, çocuğun belli bir dönemde anne ve babasını cinselliğe kadar uzanan aşkın ve öldürme arzularına kadar uzanan saldırganlığın nesneleri ve dürtüler karşısında duran üstben figürleri olarak algılandığını ortaya koymuştu.” (5) Freud Oidipus kompleksi hakkında şunları yazmış: “Eski ailede babanın egemenliği ne denli sınırsızsa oğul da onu izlemeye yazgılı olarak kendini o denli bir düşman konumunda bulur ve babasının ölüp kendisinin yönetici olması konusunda o denli sabırsız olur. Bizim orta sınıf ailelerimizde bile babalar kural olarak oğullarının bağımsızlığını ve o bağımsızlığı güvence altına almak için gerekli araçları reddetmeye, böylece de ilişkilerinde doğuştan gelen düşmanlığın tohumunu geliştirmeye eğilimlidirler. Bir hekim, sıklıkla, bir oğulun, babasının yitiminden duyduğu kederin, en sonunda bağımsızlığını kazanmış olmaktan duyduğu doyumu nasıl da bastırmadığını saptamak durumunda kalacaktır.” (6) Saffet Murat Tura haklı olarak Freud'un “çocuklukla ilgili yerleşik görüşleri yıkan parlak buluşunun, herkesin bildiği şu basit gerçeği de uzunca bir süre görmemizi engellediğini” hatırlatıyor ve “Çocuk için anne babası yalnızca aşkın, nefretin ve cezanın nesneleri değil, doğrudan doğruya anne ve babasıdır da. Yani çocuk için ebeveyn onun duygularını yatıştıran, ona yol gösteren, doğru ile yanlışı ayırmasını sağlayan, sığınabileceği bir limandır da (ya da öyle olmalıdır)” diyor. (7)
Oidipal olguyla narsisistik olgunun birlikte ortaya çıkması, Çatalhöyük'te ve başka örneklerde daha çok tanrıça adını verdiğimiz kadınların heykelciklerinde narsisistik şişinme içinde ifade edilmeleri dikkate değer bir olgudur ve psikanaliz bağlamında incelenmeyi hak etmektedir. (8) Bu kadınlar da daha önce saldırıya uğramış, aşağılanmış ve onulmaz ruhsal yaralar almış olabilirler; onları onarmak için büyüklendiklerini varsayabiliriz. Erkekler de büyüye inandıkları, yaşamın her zorluğunda büyüye ihtiyaç baş vurma alışkanlıklarını yenemedikleri için büyücü kadınlara inandılar ve duvara çizdikleri av resimlerinde şişinen kadınları bereket versin, kötü güçleri büyüleriyle yensin diye resmettiler. Çok uzun bir döneme yayılan (yani erkeklerin örgütlenip devlet kurduğu, silahlar yapıp orduyu da örgütlediği) Tunç Çağı'na kadar, şişinen (plastik) kadın heykelcikleri devam etti. Kadınların Tunç Çağı'nda güçlü silahlı erkek karşısında varlığını korumak için cinsellik merkezli büyü imlerini içeren fantezilerle ve büyüklenmeyle kendilik psikolojisini güçlendirmeye çalıştığını varsaymak mümkün. (9)
Ancak Çatalhöyük'ten en fazla iki binyıl sonra Sümer'de devlet ortaya çıkınca, bu kez de büyük boyutlarda şişinen Baba Tanrı heykelleri, kabartmaları yapıldı. Çünkü erkeklerin psikolojileri de kadınların erkeği kurban seçen büyülerinden hasar görmüştü. Bu kez erkekler şişinen baba tanrı heykelleri yaparak, şişinen yüce-anne heykelcikleri yapan ve büyüyü silah gibi kullanan kadınlara yanıt verdiler.
Eski Babil'e ait bir kil mühründeki betim: Bu mühür resmini şöyle çözümleyebiliriz: İştar artık bu betimde Çatalhöyük'teki şişinen kadın değil. Çatalhöyük'te devletin olmaması, Sümer'de ise erkekler tarafından ilk devletin örgütlenmesi çok şeyi erkeklerin lehine değiştirdi. Eski alışkanlıklar hemen kesilmedi: İştar “Savaş Tanrıçası”, ama omuzlarında sadece oklar iliştirilmiş; yayı bir erkek komutanın elinde, bacaklarını açarak meydan okuyan da o komutan. Yırtıcı kuş bütün tanrıların kralı olan “Baba tanrı Ea”nın hizmetinde. Şişkin omuz imgesi bu kez Ea'nın omuzlarından yükselerek dökülen abartılı 'belsuyu'nun kavsiyle oluşturulmuş. Toprağı dölleyen Ea'nın (o nedenle Baba Tanrı) bir ayağını toprağa dayaması toprağın mülkiyetinin ortaya çıkmasından olabilir. Artık bu toprak (ve toprak-ana) benim diyor. Genç kadın eğer İştar ise, İştar'ın duruşu devlete uyumlu, bir elindeki rahmini temsil eden kaptan rahim sularını döküyor, ama rahim suları baba tanrının belsuyu yanında sönük kalıyor. Yer'in kapısı yer-ananın üreme organı aynı zamanda. Çatalhöyük'teki tanrıçanın parsı (kedigil burada arslan) İştar'a kükrüyor; komutan yayını İştar'a yöneltmiş. İştar ve oğul tanrı Şamaş (güneş) tehdit altında! Betimdeki figürler boy bos olarak İştar ve Şamaş'tan daha büyük yapılmış. Yer'in kapısından oğul tanrı Şamaş (Güneş) çıkıyor. (Türkçede de Güneşin doğuşu ile insanın doğuşu aynı sözcükle karşılanır: Doğ-mak!) Şamaş bıçağını Ea'ya veya Ea'nın elinde tuttuğu savaş kuşuna yöneltmiş. Baba tanrı Ea'nın elinde duran yırtıcı kuşun saldırgan duruşu ile Şamaş'ın tehditkâr bıçağı baba oğul arasında bir gerilim olduğunu anlatmaktadır. Şamaş'ın yüzü İştar'a, arkası Baba'ya dönük. Burada mührü yapan usta 'Baba'nın gücünü tanıtmak istemesine rağmen oğul tanrı Şamaş'ın (evrensel anne Yer'in ikizi hem de evrensel eşi temsil eden, kızkardeşi) İştar'a bağımlılığı hissediliyor. (Mührü yapan sanatçı alışkanlığın sonucu veya bilinçaltıyla devlet öncesindeki “ana-oğul birliği”ni yansıttı.) Çatalhöyük kabartmasında iki ayrı kadınla (ikizlerle) temsil edilen “çift değerlilik” burada Ea'nın buyruğunda ve aynı kişide birleşmiş: Bu kişi Ea'nın arkasında duran çift yüzlü veziridir (çok sonra Roma'daki Janus) ve Ea'daki dönüştürme gücünü, yetkinliği temsil eder. Saffet Murat Tura “İnsanın ulaştığı en yüksek düzey çift değerliliktir.” diyor. (10)
Babil mühür betiminde İştar evrensel Baba Ea'nın kızıdır. Burdaki Oidipal üçlüde 'anne, eş, kız evlat, kız kardeş' kimliğini İştar; 'baba' kimliğini Ea; 'oğul' kimliğini Şamaş temsil eder. (Yazılı belgelere göre ensest, Oidipus / Elektra kompleksi ilk olarak bu ailenin Sümer'deki biçiminde bulunur) Narsisistik şişinmeyi sergileyen Ea omuzlarından taşan döl suyuyla bütün su kanallarını, bütün dişileri döllediğini (cinsel fanteziler) kendi yetki alanında görmekte, bir fallus temsilcisi gibi duran ayağıyla Şamaş'ın 'kendilik değerini' aşağılamakta, oğul tanrı Şamaş'la yarışmaktadır.
Babil'de yazılan Aguşaya öyküsü: Bu öyküde Tanrı Ea, İştar'ın gülünç ve kaba bir ikizini tırnağının kirinden yaratır; ve aynada gösterir gibi İştar'a kendini seyrettirir. (11) Narsisistik yapıdaki İştar kendisi ne yaparsa onu tekrarlayan ikizinde -tıpkı aynadaki gibi- kendi yansısıyla karşılaşır. İştar ve ikizi Şaltu birbirlerine aynı sözlerle bağırıp çağırır, tehdit ederler. İştar “Sus kadın!” diye bağırsa, ikizi de ona “Sus kadın!” diye bağırır. İştar ikiziyle baş edemeyince Baba Tanrı Ea'dan onu deliğe yollamasını ister. Ea ona şartlarını kabul ettirdikten sonra Şaltu'yu yerde açtığı delikten yeraltına (ölüler ülkesine) yollar. Ea'nın İştar'a koştuğu şartlar nelerdir? Büyüklenmeci övünmelerinden, bağırışlarından vaz geçecektir. Kırlarda maiyetiyle (boğa maskeli rahipleriyle) birlikte kutladığı orgilerden vaz geçecek, bundan sonra kent sokaklarında kutlanacak olan (devlet kontrolündeki) festivallere yılda bir gün katılacaktır. İştar bunları kabul ettiği için meşrulaşır, kadınlara örnek olur. İyilikler İştar'ın üzerinde kalır, o devlete, yasalara uyumlu bir tanrıçadır; yeraltına yollanan Şaltu ise uyum sağlamayan 'kötü' örneği temsil eder, İştar'ın kötü yanları onun üzerine yıkılmış ve o ölüme yollanmıştır. İştar evrensel Baba Tanrı Ea'yı ve devletin içindeki konumunu kaybetmek istemez. Devlet öncesinde genellikle narsisistik şişinmeye sahip tavırlar içindeki tanrıçanın (İştar), şişinmeye hak kazanan Baba Tanrı tarafından nasıl geriletilip denetim altına alındığını topluma ilan eden bir ilahidir Aguşaya. (12)
Son örnek çağdaş bir roman olan Sonradan Yaşamak: (13) Arkeo-Pera'da yaptığım konuşmada Önay Sözer'in Sonradan Yaşamak adlı romanındaki Oidipal ve narsisistik olguları, ilişkileri burada açıkladığım arkaik örnekler üzerinden anlattım. Çünkü sözünü ettiğim arkaik yapıtlarda ikizler olgusu, ayna olgusu, narsisistik kadın kahraman, Oidipus kompleksi, dramatik ritüel ve romanda onun yerini alan roman yazma oyunu, kurban, değişim dönüşüm gibi olgular ortaktır. O ortak olgular yapıtların arasındaki zaman ve uzam farkına rağmen aynı ortak bilinçdışı dil zincirinin halkalarıdır. Oidipus komleksinin ve narsisizmin Çatalhöyük'ten günümüze kadar gelmesi müthiş şaşırtıcı, büyüleyici, ürpertici bir olgudur. Bilimsel alanda Oidipus kompleksini ve narsisizmi Çatalhöyük'ten, Sümer ve Babil'den başlatmak neden olmasın! (14) Arkeoloji, ortak bilinçaltına (ya da bilinçdışına) yapılan kazıyla ilişkili bir bilim dalı olduğuna göre!
Dipnotlar:
1)Romanya'da MÖ 5.000'e tarihlenen ve Vinca kültürüne ait bir tanrıça heykelciği bulunmuştur. Arkeolog Marija Gimbutas'ın The Language Of The Goddess adlı kitabında bu üst tarafı kırık heykelciğin bacakları arasında bir bebek başı (ya da belki Güneş vb. bir yuvar) vardır. Arslan benzeri bir hayvan tahtın kenarını oluşturur. Bu heykelcik Çatalhöyük'teki sözü edilen tanrıça heykelciğine çok benzer. Marija Gimbutas, The Language Of The Goddess, HarperSanFrancisco, 1991, s. 108.
2)Saffet Murat Tura, Freud'dan Lacan'a Psikanaliz, Ayrıntı, 1996, s. 167
3)Saffet Murat Tura, Freud'dan Lacan'a Psikanaliz, Ayrıntı, 1996, s. 165
4)Saffet Murat Tura, Freud'dan Lacan'a Psikanaliz, Ayrıntı, 1989, s. 65) Çatalhöyük kabartması tam da bu safhayı anlatıyor gibidir: Biyolojik-annenin aileyi kurmak için kolay olmayan baba simgesini ve kültürünü yarattığı safha!
5)Saffet Murat Tura, Günümüzde Psikoterapi, Metis, 2005, s. 245.
6)Sigmund Freud, Düşlerin Yorumu I, Çeviren: Dr. Emre Kapkın, Payel yayınevi, 1996, s. 306.
7)Saffet Murat Tura, Günümüzde Psikoterapi, Metis, 2005, s. 245.
8)Psikanaliz, narsisistik şişinmenin daha önceki bir narsisistik zedelenme sonucu kendini koruma ve savunma amacıyla ortaya çıktığını kabul eder.
9)Saffet Murat Tura (Gnümüzde Psikoterapi'de), narsisistik özellikleri -Cooper'e göre- belirtirken kibir, ben merkezcilik, büyüklenmecilik en başta sayılmaktadır. (s. 223) Narsisistik terminolojide önemle vurgulanan 'kendilik' nedir? Saffet Murat Tura'nın yanıtı şöyle: “...insanın tutarlı ve bütünsel bir kendilik duygusu olması, ... süreklilik arz etmesi, kendilik saygısı ve kendine güvenin olumlu sınırlarda tutulması anlamına gelir.” (s. 224) Narsisistik açıdan hasarlı insanların bu bütünlüğü korumak için farkında olmadan ortaya koyduğu edimler de sayılmış: Sürekli kendinden söz etme, büyüklenmeci bir övünme içine girme, uzaklık ve soğukluk, gerçekliğe yabancılaşma, düşük kendilik saygısını telafi etmeye yönelik büyüklenmeci fanteziler, kendilik saygısını kazanmaya yönelik toplumsal olarak kabul gören veya görmeyen faaliyetlerle aşırı uğraşma vb. Saffet Murat Tura, Leonardo Da Vinci'nin, Freud'un genellikle narsisistik karakterde kabul edildiklerini yazar. Bizim 'tanrıça' dediğimiz, elleriyle besleyici göğüslerini sunarak dünyayı ya da büyük kralları sütüyle beslediğini iddia eden, veya tılsımıyla bütün dünyadaki kıtlığa çare bulacağına inanan kadınlar da kendilik saygısını kazanmaya yönelik böyle büyük düşleri olan kişilerdi. Sayıca az olmayan ikiz tanrıçaları da narsisistik bağlamda değerlendirebiliriz.
10)Saffet Murat Tura, Günümüzde Psikoterapi, Metis, 2005, s. 40
11)Samuel Noah Kramer – John Maier, Sümerlerin Kurnaz Tanrısı Enki, Çeviren: Hamide Koyukan, Kabalcı Yayınevi, 2000, s. 246)
12)Eylül 2009 tarihli Varlık dergisinde Sonradan Yaşamak adlı romanı çözümlerken bu öyküyü daha geniş yorumladım.
13)Önay Sözer, Sonradan Yaşamak, YKY, 2009.
14) Kral Oidipus ile onun Sümer'deki ilkörneği olan rahip-kral Adapa Destanı konulu makalelerim de bu argümanı savunmaktadır. Bkz: Sümerli Adapa - Oidipus'un İlkörneği, Cumhuriyet Kitap, sayı 1001. Kral Oidipus ve Sümerli Adapa, sayı 1012.