KADIN SAÇI BÜYÜ ‘TÜRBAN’ PAYEL YAYINEVİ, İSTANBUL, 2004
Kadın kişiliğinin ve kadın varoluşunun, kadının uzun saçıyla temsil edildiğini, otuz binyıl öncesine giden kadın heykelciklerinde dahi bulabiliriz. Kadınlar otuz binyıldan beri saçlarını büyülerde, tılsımlarda silah olarak kullandılar veya saçlarına anlamlar verdiler, olağanüstü güçler yüklediler. Bu dünya görüşünün uzun binyıllar boyunca birikmesi sonucu, erkeklerde oluşan tepkiler de birikti. İnsanların çeşitli nedenlerle yarattığı kadın tasvirlerini, heykelcikleri, sözel anlatımları, âdetleri antropolojide, folklorda veya sanat tarihinde incelediğimizde, göstergebilime göre ‘saçı’n kadının özü, simgesi olduğu ortaya çıkmaktadır. (Erkek için saç erkeğin özü, simgesi sayılmamış, saçın yerini sakal, bıyık almıştır.) Toroslar’da Yörük kız, eski bir geleneğe göre, çeyiz için dokuduğu kilimin kendi elinden çıktığını bildirmek amacıyla kilimin bir köşesine adının işaretini saçıyla işler. O kendini yapıtında saçıyla temsil eder.
Kadın Saçı, Büyü, “Türban”da, kadın saçının neden kapatıldığı sorusuna antropolojik ve tarihsel bir açıklama getirmeye çalıştım: Kadın saçının büyüyle ilişkilendirilmesinin günümüzden en az 30.000 yıl öncesine gittiği, Mezopotamya’da Sumer’de MÖ 3200’de erkek örgütlenmesi olan devletin ortaya çıkmasıyla kadınların dinin, mesleğin ve okulun dışında bırakıldığı, kadın saçının kapatılmaya başlandığı belgelerde açıkça görülmektedir. Bu anlayışın Mezopotamya’dan çevre ülkelere yayıldığı anlaşılıyor. Eski Yunan - Eski Roma koloniciliği bu adeti Batı’ya taşıdı. Tektanrılı dinler -önce Yahudilik- bu kültürü ve zihniyeti miras aldı: Hristiyanlık Bizans’a, Müslümanlık Asya’ya taşıdı.
Kültür tarihinde kadın saçına ilişkin inanç ve uygulamaları bir araya getirdiğimizde bir “kadın saçı korkusu olgusu”nun bulunduğunu görürüz. Bu olgu, ‘saç’ı kendi başına olağanüstü bir güç gibi duyumsayıp denetim ve baskı altına alma isteğini de beraberinde getirir. Fakat hiçbir coğrafyada, Ortadoğu bölgesinde ve Sami halklarda olduğu gibi kadın saçına yasak konulmamıştır. (Yalnız Müslüman inancında kadınların başı örtülmektedir.) O zaman Müslümanlık öncesinde Ortadoğu’da ve Sami halklarda yaşanan kültür tarihine bakmak, kadın saçı korkusunun ve yasağın, nerden geldiğini sorgulamak gerekiyor:
Büyücü kadının saçı, eğirip büktüğü iplerle, attığı düğümlerle, dokuduğu ağlarla, örümcek ağlarıyla özdeş tutuldu. Bu kadınlar kurbanın kilden, balmumundan yaptıkları örneğine saçlarını dolayarak, kurbanın gücünü ve iradesini uzaktan bağladıklarına inandırdılar. Kitapta Kramer’den yapılan bir alıntı çok önemli: Sumer’de Abzu kutsal bataklığından alınmış kille saç alınıyor, kurbanın sureti yapılıyor ve -burası kitapta eksik bırakılmış, ben tamamlıyorum- olasılıkla üzerine saç sarılıyor. Burada saçla kurbanın moral gücü bağlanmakta, içten çökertilmektedir. Tanrılar insanı Abzu’nun kıyısında balçıktan yaratmışlardır: Toprak onu temsil ediyor. Kötülüğü yapan kendi başına saç! (S. N. Kramer, Sümerlerin Kurnaz Tanrısı Enki, Kabalcı, 2000, s. 236) Arkeolojik kazılarda bulunan başka örneklerde kadınların saçı başı bir ilan tahtası işlevini görmektedir: Kadının saçına iliştirdiği istiridye kabukları, güneş, ay, boynuz, saç yerine fışkıran başaklar veya yılanlar artık insanların ya bereket, şifa umudu ya da cezası, kâbusuydu. Yılan saçlı kadın denilince akla Eski Yunan’daki Medusa gelir. Oysa Yunan’dan birkaç binyıl önce Ortadoğu’da yılan saçlı tanrıça heykelcikleri çok yaygındı. Kadın saçı korkusu ve onun aynı zamanda dertlere deva olduğu inancı her yerde vardı. Ancak neden yalnızca Sami halklarda kadın saçı yasaklandı ve çevre halklara yayıldı? Anahtar soru budur.
Asurbilimci Jean Bottéro Mezopotamya’ya ilişkin araştırma yazılarını derlediği Eski Yakındoğu adlı kitabında verdiği bilgi dikkat çeker: Bottéro Kehanet risalesi adlı Sumer/Akad kazılarında bulunmuş bir kitabın “dış görünüş falı” bölümünde, ‘saç’ özelliklerine bakarak fal yorumunda bulunan yüz adetten fazla paragraf vardır, diyor. Bu bilgi, saça ne kadar çok anlam yüklendiğini göstermektedir. Dünyada saygın bir sumerolog olan Kramer kadınların büyüyü silah gibi kullandıklarını yazar. Kadınların yaptığı büyülerde en önemli malzeme kendi saçlarıydı, yani saç silahtı. Bu imgeler Jung’un kurduğu arketip teorisine göre yok olmaz; kalıtımsal imgeler yeni kuşaklara genlerle aktarılır. Osmanlı döneminde Divan ve halk şiirindeki ‘anonim güzel’ o tanrıçaların kalıntısıdır. O şiirlerde ‘Güzelin saçı’ daima can alan ‘silah’la özdeş anlatılmıştır. Güzel’in saçının bir teli darağacının ipidir ve düğümü âşığın (ozanın) boynundadır. Aşığın boynuna dolanıp onun canını alacak olan kemenddir. Ya da zülfü şairin boynuna uzanan kılıçtır/hançerdir.
Bu kitapta göstergebilim açısından önce kadın saçına hangi anlamların yüklendiği araştırıldı, daha sonra örtünmenin, bağlamanın, kapanmanın veya örtmenin, kapatmanın, bağlamanın anlamları sebepleri irdelendi. Erkeklerin başlarının açık, kadınların başlarının evin dışında ömür boyu kapalı olduğu toplumlarda bunun nedenleri ve neden dine yüklendiği ele alındı.