Merhaba,

Sitemi ziyaret eden herkese hoş geldiniz diyorum.

 

AMACIM:  ARAŞTIRMALARIMDA GÜN IŞIĞINA ÇIKAN KONULARI PAYLAŞMAK, ARAŞTIRMAYA DEVAM ETMEK!

                                                                                                                                          Yıldız Cıbıroğlu

*Son yıllarda yoğun biçimde kötülük dile getirildi. İnsanın içinde, yalnızca kötülük mü var? Türkçenin derin yapısında yaptığım çalışmalar ve Türklerin arkaik dönemdeki görsel betimleri  alanındaki araştırmalarım, insanların içinde yalnızca kötülüğün olmadığını, iyiliğin de olduğunu, bilgeliğe değer verilen zamanları, başlangıçları gösteriyor.

*Türkçe, dildeki arkaik kayıtlardan başlayarak dünya uygarlığını anlamak için çok önemli ve çok eski bir dil (aynı zamanda modern bir dil). Türkçenin içindeki kayıtları, kaya resimleriyle karşılaştırmalı incelediğimizde; aynı dili konuştuklarını görüyoruz. Toplayıcı ve avcı dönemlerin kültürlerinden izleri koruyorlar. Türkçe doğacı diyalektik uslamlamaya ve demokrasinin özü, ilksel nüvesi/çekirdeği diyebileceğimiz eşit hukuklu dünya görüşüne, nesnel bakışa dayalı bir dil. Böyle olduğu için de günümüzdeki evrensel doğrulara çok yakın. Batıl inançlar, bu dilin ve görsel ifadelerinin üzerinden sıva gibi döküldükçe, onların altında gerçekten de çağdaş düşünceye uyumlu bir düşünce sistemi ortaya çıkıyor. Bu, doğadan alınan diyalektikçi akıl yürütmedir. Kadın kamların (şaman) başlattığı bir yöntem: insanlarla insan olmayanların birlikte mutlu bir dünya yaratmak için, hiçbir kesimin tarafını tutmadan çizdikleri bir yol haritasını içeriyor.

*”Evrenselci İkilibirlik” anlayışı ve “karşıt ikililerin eşitliği” ilkesi bir düşünce dizgesi olarak hem görsel tasvirlerde hem de dilin içinde sürmüş: İkonografilerle (çok uzun süreçlerde tekrarlanan görsel ifadeler), dilin içine işitim-kodlarıyla yapılan kayıtlar birbiriyle örtüşüyor. Bunların toplumu eğitmek gibi ortak bir amacı var: Toplumsal uzlaşmayı sağlamak: Toplumsallaşma evresinde bir arada yaşamaktan ötürü ortaya çıkan sorunları çözmeyi hedefliyorlar: Toplumu oluşturan kişilerin her birinin önüne, evrenselci İkilibirlik anlayışı ve ‘karşıtların eşit hukuklu’ olduğu ilkesi bir ortak yönelim olarak konuluyor. İlk aydınlanma projesi (diyebiliriz), iki alanda işlerlik kazanıyor: Hem çeşitli el yapımı esyaların kendilerinde veya üzerlerine yapılan betimlerde (bu görsel örnekleri Türk Sanatında Gizli Yüz adlı kitabımda anlattım), hem de Türkçenin derin dilinde ‘karşıt ikililerin eşitliği’ ilkesi yedirilmiş. Karşıtların eşit hukukluluğu ilkesi kadın erkek eşitliğinden başlatılmış. Bize dilde kendini açıkça gösteren bir örnek vereyim: Sami dillerinin ve Avrupa dillerinin aksine, Türkçede kadın erkek özel adları ortaktır. Ad-sözcükler cins-isim olduklarında da dişil eril diye ayrılmazlar. Modelleme doğadan alınmıştır: Gece gündüz, ay güneş, yaz kış, su ateş… Bu varlıklar birbirlerine karşıt olmakla birlikte evrende bir arada yaşamaya devam ederler. Biri diğerini yok etmez. Sırayla kozmosun sahnesine çıkarlar. Oysa onların insan gibi ruhu olduğuna, kadın veya erkek cinsiyetleri olduğuna inanılır. Ancak dişil eril eşit kabul edildiğinden farklı adlar verilmez. Bu insan gibi davranan varlıklar arasında makul ölçüde çatışma normal kabul edilir, ama sonunda eşit hukukla uzlaşmaları önerilir. Karşıtlar ancak birbiriyle tartışarak ve uzlaşarak değişimi gerçekleştirir, değiştikçe varolabilirler.

Türkçenin derin yapısındaki ve ikonografilerdeki düşünce dizgesi, her varlığın içinde karşıt ikili olduğunu varsayar. İnsan da kendi içinde karşıt ikiliyle oluşur: İçimizdeki karşıt ikili de çatışır ve sonunda uzlaşır. Biz kendi içimizde de değişimi bu şekilde yaşayabiliriz. Bu düşünceyi anlatan ikonografilere yazı öncesi dönemin uygarlıklarında rastlamaktayız. Türkçenin derin katmanlarında bu dil korunmaktadır ve konuşucular onları içselleştirmişlerdi. (Batı felsefesinde dualizm karşıtlıktan daha çok benzer olanların birliğine yakındır. Dualizm, ‘ikicilik’; dikotomi, ‘ikililik’ anlamına gelir. Evrenselci İkilibirlik (dikotomi) yalnız farklıların değil, karşıtların da bir arada yaşamasını olumlar. Herakleitos’taki “karşıtların çatışması ve uzlaşması, evrendeki hayatı devam ettirmek için zorunludur” görüşüyle Türkçenin içindeki görüş aynıdır. (Ancak Herakleitos’un diyalektik düşünce anlayışı, yazdıkları doğrudan bize ulaşmadı. Yazdığı papirüs tomarı Efes (Ephesos) Tapınağında çıkan yangında kül oldu.  Herakleitos’un sözlerine tanık olanlar sonradan Fragmanlar’ı yazdılar. Batılılar Herakleitos’u dünyayı globalleştiren Roma döneminin yazarlarıyla ve o ‘zamanın ruhu’yla tanıdıkları için; Herakleitos’u yanlış anladılar ve Batı felsefesine Herakleitos yanlış aksetti. Bunu dikkate almazsak Herakleitos hakkında yanılırız.) Herakleitos’un Batı felsefesine kazandırdığı diyalektik çelişki olmazsa, gelişme olmaz, hayat durur” düşüncesi, Türkçenin içinde bir zihniyet olarak (dikkat felsefe, bilim değil) bulunmaktadır. 

*Amacım bu çağdaş demokrasi düşüncesinin Türkçenin içinde olduğunu, Türklerin bu düşünceyi en başta bir kültür ve zihniyet olarak (Ötüken’de) orman halkı olarak yaşarken edindiğini fark ettirmektir. Paleolitik Çağda da varoldukları (günümüz bilim insanları tarafından varsayılan) topluluk öncüsü kamlar (şamanlar) tarafından Türkçe dili, bu düşünceyle birlikte kuruldu. Kamlar ormandaki farklılık ve çeşitliliği örnek alarak topluma yansıttılar: ağacı kişiyle; ormanı toplumla özdeş gördüler. Ağaç gibi tek başına hem özgür hem de orman gibi bir arada yaşamayı, dünyayı paylaşmayı önerdiler. Kavramlar yoktu, onların yerine ilişkilendirmelerle hem dile hem de görsel betimlere taşıdılar.

Kamlar göğe baktıklarında da çoğulcu ifadeyi gördüler: Ay’ı ve Güneş’i kişiler ile; yıldızları toplumla birleştirdiler. Çolpan’ı ‘karşıt ikili’ yönetim anlayışının (yani iki yöneticili anlayışın)  simgesi yaptılar. (Sabah Yıldızı ve Akşam Yıldızı olarak –farklı mevsimlerde- günün farklı saatlerinde, iki farklı yönde ve iki farklı zamanda görünmesinden ötürü. –Dikkat: Ancak aynı gün içinde asla iki kez görünmez-.) Türklere başlangıçta kadın kamlar öncülük etti: Göçer olan ilk avcı-toplayıcılar, geceleri yıldızlara bakarak göç ettikleri için, kendilerine öncülük eden kadın kamları, göğün en parlak ikili yıldızıyla birleştirdiler. ‘Yazı öncesi’ döneme ilişkin ‘toplumsallaşma evresinde’  göksel düzeni örnek gösteren devrimci kadınlar toplumlara öncülük ettiler. (yani karşıt ikililerin bir arada ve haklarına karşılıklı saygılı davranarak yaşadığını) İlk etik/töreye ilişkin ilkeleri dilin içine işitim-kodlarıyla kaydettiler. Konuşma dilinin işitim-kodlarıyla! Her konuşucu bu etiği işitim-kodlarının oluşturduğu sözcük-zincirleriyle içinde taşıdı. Her konuşucu onları içselleştirdi. Henüz yasa kitabı yok, göçebeler. Öncü kadınlar kendi tek heceli adlarını o sözcük-zincirlerinin ikon sözcüğü yaptılar. Bu öncüler öldükten sonra, onlar karşıt ikili yıldız (çatışma ve uzlaşma sembolü, Sabah ve Akşam Yıldızı) Çoban Yıldızı yapıldılar. Türkçenin içinde bütün bunlar sesbirmlerle (fonem) kayıtlı. Yazı, devlet, savaşlar ortaya çıkınca bu göksel kadın ruhlar, Venüs’e ve Aşk ve Savaş Tanrıçasına dönüştürüldüler.  İlk öncülerin yaptığı birer devrimdi. Onlar unutturuldu. Yol gösteren kadın kamlar unutturuldu. Venüs karakterine dönüşerek yaşayabildiler.  

*Evrenselci İkilibirlik düşüncesi, Türklerin dogmatik olmayan öğretisi, Türkçenin derin yapısında devam etti. Atalarımız, görsel sanatlarda (el sanatı tasvirlerde) imgelerle anlatmışlar: Kişisel olmaktan çok, toplumun ortak kültürü olmuş. Bilimsel bilgi olarak doğmuş, yaşamış; ama bilime dönüşmemiş. Dönüştürülmeye hazır, bekliyor ve bilimin ilgisini hak ediyor.   

*Atalarımız, dilin içinde işitim-kodlarıyla yaptıkları kayıtları görsel sanat alanında da ideografik bağlamda resim-yazıya dönüştürmüşler. Karşıt İkililerin eşitliği ilkesini ve evrenselci İkilibirlik düşüncesini anlatan bu görsel ifadeleri, eski uygarlıklardaki örneklerini Türk Sanatında Gizli Yüz adlı kitabımda (Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2008) inceledim. Bu ikonografiler birçok eski toplumun sanatında var: Ancak yazı öncesi toplumlar bunlar: (Çin, Hint, Sümer, Nevali Çori, Çatalhöyük, Göbeklitepe vb.) Bu tür ikonografilere sahip halkların içinde, yazısı olanlar Sümer ve Çin toplumları. Çince bilmiyorum (yin ve yang ise biraz daha farklı). Sümercede ise karşıt ikililer arasında diyaloglar halinde gelişen tartışmalar var: Ucu açık hikâyeler bunlar, o nedenle de dogmatik değil, çağdaş felsefeye yakın. Sümer edebiyatındaki diyaloglar Platon diyaloglarının ilkörnekleri sayılabilir (bunları inceleyen ve bu sonuca varan Miguel Civil adlı bilim insanıdır).

*Türkçede ise konuşma dilinin içine ‘evrenselci İkilibirlik anlayışı’ ve ‘karşıt ikililerin eşitliği’ işitim-kodlarıyla kaydedilmiş ve biz farkında olmasak da hâlâ yaşıyorlar. Bu çok önemli: dilin içindeki bir tür sesli kayıtlar ile Türklerin en eski ikonografileri birbiriyle tam olarak örtüşüyor: Biri işitsel, diğeri görsel ‘genkültür’ örnekleri. İslam sonrası dönemde tasavvufta devam etmiş. Başka halkların dillerinde de aranmalı, eğer izler duruyorsa. Türkçede kalmasının nedeni kamlık (şamanlık) ve göçerliğin uzun sürmesi. Türkçe, konuşma diline yapılan sesli kayıtları da; bu kayıtlarda mitolojinin kadın başlangıcındaki eşitçi, çoğulcu dünya görüşünü de korumuş; göçerlik, kamlık (şamanlık) uzun sürdüğü için olmalı. Türkler farklı coğrafyalarda göçerliği de,  yazı ve devlet dönemini de yaşadıkları için; ‘arkaik dil’ ile sürmekte ve gelişmekte bulunan bir yazı ve devlet dili bir arada yaşayabilmiş. Türkler onların üzerine modern Türkçeyi inşa edebilmiş. İşte bunların sonucu olarak Türkçe çok özellikli bir dildir.

*Türkçe bir şanstır: Çünkü bize verili (içimizde hazır) olan bu oldukça ‘eşitçi türkçe’ beynimizdedir: Çağdaş uslamlamaya çok yakın bir tinsel yapıyı içeren Türkçe üzerine bilinçlendiğimizde bizi doğruya, iyiye, güzele ulaştırabilir. (Her dilin içinde farklı sesler konuşur. Örneğin er, erk, erkek zinciri kadın erkek eşitliğini bozar: Ancak bu, Türkçeye sonradan giren ve yerleşen bir düşünce katmandır. Başlangıçta er- sesbirimi (fonem),  toplum öncüsü kadınların kullandığı kutlu bir koddu.)

*Türk toplumundaki sanatçıların eserlerini, yalnızca, Avrupalı sanatçıların yorumlanmasında kullanılan kültürel kodlarla açıklamayı yanlış buluyorum. Hiç kuşku yok, ortaklık çok; ama ayırt edilmesi gereken farklılıklar da var. (Dualizmde benzerlere yakınlık ve dikotomide karşıtlara yakınlık vardr: Bu farkı, Batı ile Doğu arasındaki en önemli farklılık olarak kabul ediyorum.) O farklılıklara ancak kendi kültürel kodlarımızı incelediğimizde ulaşabiliriz. Kültürel kodlarımız ise mitolojimizin de kayıtlı olduğu sözcük-zincirlerindeki kayıtlarda veya folklorda. Ve onlar sanatçılarımızın eserlerinde de ortaya çıkıyorlar. Sanat eserlerinde arkaik kodları aramak bulmak ise o sanat eserindeki derinliği ortaya koyuyor. Genel anlamda sanatçıların eserleri üzerine yaptığımız çözümleme  çalışmalarına Avrupa bilim ve felsefesinin ilkelerini de kattığımızda, çok daha iyi, daha doğru sonuçlara ulaşabiliriz.  

*Bu çalışmayı yapma amaçlarımdan biri ve belki de en önemlisi, sanatçıların, felsefecilerin, bilim insanlarının mutfağına malzeme vermek. Orta Asya, Anadolu, Türkiye, Türk kültürü, folkloru ve Türkçe çok zengin açılımlara gebe olabilecek; evrensel boyutta farklı dillere, kültürlere de ilmek atabilecek; yepyeni örüntülenmeler ortaya çıkarabilecek yeteneğe ve bağlamlara sahip. Yeterince incelenmediği için bunlar taze kalmış, eskitilmemiş bağlamlar içeriyor. Bu düşünce örüntülerine bugün de ihtiyaç vardır. Kamlıkla ilişkisi evrensel ve çağdaş dünya görüşlerini içermesi bakımından da yeni bir kaynak oluşturuyor. Kurumlaşmış, dogmatik Platoncu Batı felsefesine karşı da diyalektik bağlamda hâlâ yeni kalabilen bir karşı duruş sergiliyor. (Kuşkusuz bugün asla vazgeçemeyeceğimiz bilimsellik, demokrasi, özgürlük, insan hakları, eşit hukukluluk, çoğulculuk, gibi ‘Evrensel değerler’ de Batı felsefesinin, biliminin eseridir. Batı’nın eleştirdiğim yanı ‘Yunan uygarlığının’ –antikçağın- ötesine geçememesi; Doğu ile Batı’yı, dünya uygarlığını birlikte oluşturan bir bütün olarak görmekten kaçınmasıdır.)

Türkçe incelenmeye değer, ama bize bıraktığı görsel ikonografik malzemeyle, el sanatlarıyla; onlardaki “evrenselci İkilibirlik” (dikotomi) düşüncesiyle ve karşıt ikililerin eşit hukuklu olduğu ilkesiyle birlikte. Türkçeyi Türkçe yapan bunlardır! Ve Türkçe ilksel kadın kamlar hakkında da bilgileri saklı tutmaktadır. İsteyen, bu konulardaki açıklayıcı makalelerimi sitemde bulabilir.

Saygıyla

9 Haziran 2017

Copyright @ YildizCibiroglu.com 2015